Gazeteci Ruşen Çakır, Türkiye siyasetinin geldiği noktayı ve özellikle son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirirken kendisine yıllardır atfedilen “iyimser” sıfatını sorgulamaya başladığını söyledi. Sokakta tanımadığı insanların dahi “Sen hep iyimser konuşuyorsun” diyerek yaklaşmasından bahseden Çakır, bu algının hem büyük bir sorumluluk hem de zorlayıcı bir baskı oluşturduğunu dile getirdi. Ancak, CHP’ye yönelik baskıların yoğunlaştığı “19 Mart süreci” sonrası yaşanan gelişmelerin, bu iyimser tavrı sürdürmeyi her geçen gün daha güç hale getirdiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı baskıların demokrasiye ve toplumsal barışa ciddi zarar verdiğini belirten Çakır, belediye başkanlarının görevden alınarak AKP’ye geçmeye zorlanmasının siyasi etik açısından da kabul edilemez olduğunu vurguladı. Çakır, “Rasyonel olarak Erdoğan’ın burada durması gerekir ama öyle olmadığını her seferinde gösteriyor” sözleriyle sürecin gidişatına dikkat çekti.

“Terörsüz Türkiye” Tartışmaları ve İyimserliğin Sınavı

Çakır, bir yandan da yeniden konuşulmaya başlayan “Terörsüz Türkiye” söylemini ve olası çözüm sürecine dair beklentileri değerlendirdi. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Can Atalay’ın hâlâ serbest bırakılmadığını, kayyum uygulamalarının kaldırılmadığını hatırlatan gazeteci, somut adımlar atılmadığı sürece sürecin inandırıcılıktan uzak kalacağını ifade etti. Ayrıca Suriye’de yaşanabilecek olumsuz gelişmelerin de bu süreci baltalayabileceğini söyledi. Sosyal medyanın kötümser sesleri sürekli öne çıkardığını, iyilerin ise sessiz kaldığını belirten Çakır, bu ortamda iyimserliğin kolay olmadığını dile getirdi. “Allah yardımcım olsun, benim gibi iyimser kalmaya çalışanlara da yardım etsin” sözleriyle konuşmasını sonlandıran Çakır, hem kişisel ruh halini hem de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi atmosferi özetledi.