Bugünün Haberi
2 Haziran 2025, 16:24
19

Kalp Hastalığı Riskini Azaltan Beslenme Nasıl Olmalı?

Dünya genelinde en yaygın ölüm nedenlerinden biri olmaya devam eden kalp hastalıklarıyla mücadelede beslenmenin önemi bir kez daha vurgulandı. Harvard Üniversitesi'nden yürütülen ve yaklaşık 200 bin kişinin yıllarca takip edildiği devasa bir araştırma, kalp sağlığı için "ne yediğinizin, ne kadar yediğinizden daha önemli" olduğunu ortaya koyarak ezber bozan sonuçlar sundu.
Kalp Hastalığı Riskini Azaltan Beslenme Nasıl Olmalı?

NUTRITION 2025 kongresinde sunulan bu çığır açan araştırma, beslenmede sadece yağ veya karbonhidratı kesmenin yeterli olmadığını gösterdi. Çalışmaya göre, gıda kalitesi kalp sağlığında belirleyici rol oynuyor. Tam tahıllar, meyveler, sebzeler, baklagiller ve kuruyemişler gibi sağlıklı gıdaları içeren diyetlerin, koroner kalp hastalığı riskini önemli ölçüde düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlandı.

Araştırmanın yürütücülerinden Harvard T. H. Chan Halk Sağlığı Okulu’ndan Dr. Zhiyuan Wu, bu bulguyu şu sözlerle özetledi: “Düşük karbonhidratlı ya da düşük yağlı olması fark etmiyor; önemli olan, bu diyetlerin içeriğinin kaliteli gıdalardan oluşması.”

200 Bine Yakın Kişi Üzerinde Yıllarca Süren Takip

Araştırma, 1986'dan itibaren yürütülen üç büyük uzun dönemli çalışmanın (Sağlık Profesyonelleri Takip Çalışması, Hemşirelerin Sağlık Çalışması ve Hemşirelerin Sağlık Çalışması II) verilerini analiz etti. Toplamda 200 bine yakın katılımcının beslenme alışkanlıkları yıllar boyunca anketlerle takip edilirken, 10 binden fazla kişinin kan değerleri de diyetlerin metabolik etkilerini anlamak için analiz edildi.

Media content

Sağlıklı Beslenenlerde Risk %15 Daha Düşük!

Çalışmanın net sonuçlarına göre, sağlıklı gıdaları tercih eden kişilerin kalp hastalığına yakalanma riski, sağlıksız alternatiflere yönelenlere göre yaklaşık %15 daha düşük çıktı. Araştırma, işlenmiş et, rafine tahıl, şeker ve doymuş yağ ağırlıklı beslenenlerin ise daha yüksek risk grubunda yer aldığını gösterdi.

Dr. Wu, "Gıda kalitesinin iyileştirilmesi, kalp sağlığını korumanın en etkili yollarından biri. Bitki bazlı, işlenmemiş gıdalara yönelmek; şekerli ve rafine ürünleri azaltmak, ciddi fark yaratıyor" diyerek, kalp sağlığını korumak için pratik adımları vurguladı.

Kalp Sağlığını Korumak İçin Uzman Tavsiyeleri:

  • İşlenmiş gıdalardan ve ilave şekerlerden kaçının.
  • Tam tahıl, sebze, meyve, kuruyemiş ve baklagil gibi doğal besinlerin tüketimini artırın.
  • Alışveriş yaparken gıda etiketlerini dikkatle okuyun ve meyve suları dâhil, gizli şeker kaynaklarına karşı uyanık olun.

Bu yeni bulgular, kalp sağlığına yönelik beslenme yaklaşımlarını yeniden şekillendirirken, tüketicileri daha bilinçli gıda seçimleri yapmaya teşvik ediyor.

16 Temmuz 2025, 14:55
5

"Delirten Hastalık" Olarak Bilinen Trigeminal Nevraljiye Dikkat! En Çok 50 Yaş Üstünü Vuruyor

Halk arasında 'delirten hastalık' veya 'intihar hastalığı' olarak anılan trigeminal nevralji, yüzün bir yarısında aniden başlayan ve şiddetli ağrılarla kendini gösteren bir nörolojik durum. Genellikle 50 yaş üstü bireylerde daha sık görülen bu rahatsızlığa, kadınlarda erkeklere oranla daha fazla rastlanıyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Abuzer Güngör, trigeminal nevraljinin tanımından tedavi yöntemlerine kadar önemli açıklamalarda bulundu.
"Delirten Hastalık" Olarak Bilinen Trigeminal Nevraljiye Dikkat! En Çok 50 Yaş Üstünü Vuruyor

Trigeminal Nevralji Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Prof. Dr. Abuzer Güngör'ün tanımına göre, trigeminal nevralji, yüzünüze hafifçe dokunduğunuzda veya sadece yemek yerken bile aniden başlayan, elektrik çarpması benzeri bir acının tüm başınıza yayıldığı, tarifi zor bir ağrıdır. Bu hastalık, beşinci kafa siniri olan trigeminal sinirin etkilenmesiyle ortaya çıkar. Trigeminal sinir, yüzün duyu bilgisini beyne taşıyan kritik bir sinirdir.

Hastalığın tipik belirtileri şunlardır:

  • Ani ve Şiddetli Ağrılar: Yüzün tek tarafında, şimşek çakması gibi keskin, kısa süreli ancak tekrarlayıcı ağrı atakları.
  • Tetikleyici Faktörler: Diş fırçalama, konuşma, çiğneme gibi basit uyaranlarla tetiklenme yaşanması.
  • Tek Taraflılık: Ağrı genellikle yanak, çene, dudak ve göz çevresinde yoğunlaşır ve sıklıkla yüzün sadece bir tarafında hissedilir.

Prof. Dr. Güngör, bu hastalığın bazen tetkiklerde kolayca görünmediğini ancak yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürdüğünü vurguluyor.

Kimler Risk Altında? Trigeminal Nevraljinin Nedenleri

Prof. Dr. Güngör, trigeminal nevraljinin belirli demografik gruplarda ve durumlarda daha sık görüldüğünü belirtiyor:

  • Yaş: Genellikle 50 yaş üstü bireylerde daha sık görülür.
  • Cinsiyet: Kadınlarda daha sık rastlanır.
  • En Sık Neden: Trigeminal sinire baskı yapan bir damarın varlığı.
  • Nadir Nedenler: Nadir durumlarda tümörler veya multipl skleroz gibi nörolojik hastalıklar da etken olabilir.

Tanı Süreci: Diş Ağrısıyla Karıştırmayın!

Trigeminal nevralji, belirtileri nedeniyle sıklıkla diş ağrısıyla karıştırılır. Prof. Dr. Güngör, birçok hastanın bu nedenle yanlışlıkla diş çektirdiğini ve doğru tanının büyük önem taşıdığını belirtiyor.

Doğru tanı süreci şu adımları içerir:

  1. Klinik Öykü: Hastanın ağrının tipi, süresi ve tetikleyicileri hakkında detaylı bilgi vermesi.
  2. Manyetik Rezonans (MR) Görüntüleme: Sinire baskı yapan bir damar ya da kitle olup olmadığının araştırılması için MR görüntüleme yapılması.

Tedavi Yöntemleri: İlaçtan Cerrahiye Geniş Yelpaze

Prof. Dr. Güngör, trigeminal nevralji için çeşitli tedavi yöntemlerinin bulunduğunu ve her hastaya özel bir yaklaşım gerektiğini ifade etti:

  • İlaç Tedavisi: Genellikle antiepileptik ilaçlarla ağrı kontrolü sağlanır. Ancak bu ilaçlar zamanla etkisini kaybedebilir veya yan etkileri tolere edilemez hale gelebilir.
  • Girişimsel Tedaviler (Radyofrekans): Cerrahiye uygun olmayan hastalar için etkili bir yöntemdir. İnce bir iğneyle sinire ulaşılır ve ağrı ileten lifler özel ısı tekniğiyle devre dışı bırakılır.
  • Cerrahi Tedavi (Mikrovasküler Dekompresyon): Bu yöntem, trigeminal nevralji tedavisinde altın standart olarak kabul edilir. Sinire baskı yapan damar mikroskop altında ayrılır. Genellikle retrosigmoid yaklaşımla yapılan bu işlem, günümüzdeki bilgi birikimi, ileri görüntüleme teknikleri ve mikroskobik cerrahi deneyimi sayesinde yüksek başarı oranlarına sahiptir.

Prof. Dr. Güngör, doğru hasta seçimi, doğru cerrahi teknik ve kişiye özel planlama ile çok yüksek başarı oranlarına ulaşılabileceğinin altını çizerek, hastaya gerçekçi bilgi vermenin hekimlik sorumluluğu olduğunu ekledi.

İlginizi Çekebilecek Haberlerimiz

Aşağıya kaydırmaya devam edin...