Yerel seçimler: Ne oldu, ne olacak?
Gökhan Aksoy
Geçtiğimiz hafta sonu tamamlanan yerel seçimlerde çok uzun süredir görmeye alışık olmadığımız bir tablo ortaya çıktı. AKP kurulduğundan beri ilk kez ikinci parti olurken CHP de 1977’den sonra ilk kez birinci parti oldu. Muhalif kesimlerde geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ortaya çıkan kasvet dağıldı ve yüzler gülüyor; iktidar saflarında ise özeleştiri süreci hakim. Seçimlerde ön plana çıkan maddeleri inceleyelim.
AKP mi kaybetti, CHP mi kazandı?
Bu sorunun cevabı, “AKP kaybetti, CHP kazandı” olmalı. Yapılan analizlerde CHP’nin oy artışının “emanet oy” ya da “tepki oyu” sayesinde olduğu, aslında seçmenin CHP’ye teveccüh göstermesinden ziyade AKP’ye ders verme dürtüsünün ağır bastığı konuşuluyor. Fakat bu iki durumun birbiriyle çelişik durumlar olmadığı fark edilmiyor. AKP kaybetti, çünkü seçmenini bu kez ikna edemedi. Enflasyonun, faizlerin ve işsizliğin yükselişe geçtiği son bir yılda hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı baş edilemez noktaya geldi, AKP’den seçim sonrası için rahatlatıcı vaatler de gelmeyince seçmen yüzünü muhafelete döndü. CHP’nin tarihi başarısında bu durum etkili oldu elbette. Ama aynı seçmen CHP yerine başka partilere de oy verebilirdi (Yeniden Refah Partisi’ni ayrıca konuşacağız.) Demek ki halkın gönlünde CHP alternatif olarak görülmüş, bu partiye bir kredi açılmış, bunu özellikle AKP’den direkt CHP’ye geçen belediyelere baktığımızda net bir şekilde görebiliyoruz.
Altılı Masa ruhu
2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde kurulan ve başarısız olan Altılı Masa seçimin ertesi günü dağıldı ama seçmen nezdinde devam etmiş belli ki. Zira özellikle Sinan Oğan’ın aldığı oylar Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine işlemiş ve seçim kaybedilmişti. Seçmen bu kez oyların bölünmesinden tereddüt ederek blok halinde ana muhalefet partisine oy vermiş gözüküyor. Örneğin DEM Parti’nin potansiyelinin %10’larda olduğunu biliyoruz, bu seçimde oyları %2’lere indi; normal şartlarda bu erime mantıklı değil, belli ki Kürt seçmen İmamoğlu’nu omuzlamış. İYİ Parti’deki anormal erimenin sebebini ise tam olarak bilemiyoruz. Oyları azalmış olabilir ya da İYİP seçmeni oylar bölünmesin diye CHP’ye oy atmış olabilir.
Yeniden Refah Partisi fenomeni
AKP’den kopan ancak gönlü daha sola değil daha sağa meyleden mütedeyyin kesim YRP’de buluşmuş gözüküyor. Oyların %6,20’sini alarak üçüncü parti olmayı başardılar, birçok belediyeyi de kazandılar. Özellikle İsrail’in Filistin soykırımı sürerken Türkiye’nin İsrail ile ticareti kesmemesi İslamcı kesimde tepki görmüştü. Bu durum seçimlerde etkili olmuş durumda. Öte yandan YRP’nin son birkaç yıldır ülkenin batısı ve iç Anadolu bölgesinin işçi kesimlerinde örgütlenme konusunda başarılı olduğunu da dile getirmeliyiz. Ekonomik zorluklardan ötürü AKP’ye tepkili yoksul kesimin gönlünü hem yoksulluk, yolsuzluk, israf ve talan vurgusuyla hem de İslami diliyle kazanmış gözüküyor. Ancak YRP’nin, daha geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP ile birlikte hareket ettiğini ve bu seneki yerel seçimlerde AKP’den birçok ilin belediyesini istediğini ve bu isteği karşılık görmeyince muhalefete geçtiğini ve ancak o zaman İsrail’le olan ticarete, yolsuzluk ve israflara dair eleştiriler yapmaya başladığını da not edelim. %6,20’lik bir kesimin, AKP’den yaka silkip AKP’den daha sağda bir partiye oy vermesi belki muhalefeti büyüten bir durum oldu ama bu parti örneğin birkaç ay sonra isteklerinin (koltuktan bahsediyoruz) yerine getirileceğine dair bir söz aldığında yeniden iktidar saflarına geçebilir. Geçmese de toplumsal muhalefetin ilericiliği anlamında açıkça şeriatçı, kadın ve cumhuriyet düşmanı bir partinin ülkenin üçüncü büyük partisi haline gelmesi pek hayırlı bir durum değil zaten.
Aşırı sağ?
Tüm dünyada bir fenomen haline gelen aşırı sağı bizde Zafer Partisi temsil ediyor. Esasında MHP ile farkları da yok. Yanına İYİP’i de eklediğimizde, bu partilerin aldığı toplam oy oranının %10’un altına indiğini görüyoruz. Tabii bunda MHP’nin ittifak gereği bazı yerlerde aday çıkarmaması ve İYİP seçmeninin kendi partisine değil CHP’ye oy vermesi de etkili olmuş olabilir. Yine de oy oranları bize söylemlerin sandığa yansımadığını gösteriyor. Fakat bana kalırsa bu durum çok da önemli değil zira bu partilerin ülke çapındaki etkileri aldıkları oy oranının çok daha ötesinde. Ümit Özdağ zihniyeti soldan sağa tüm partileri etkisi altına aldı diyebiliriz. Yerel seçim dinamiklerini de düşündüğümüzde, bana kalırsa milliyetçi partilerin oy kayıpları üzerinden çok büyük hikâyeler yazmak yanıltıcı olabilir.
AKP ne yapacak?
Önümüzdeki 4 sene seçim yok. Erdoğan iktidarının önündeki en büyük problem döviz açığı. Merkez Bankası rezervlerinin arttırılması en büyük hedef. Bunun için de yabancı yatırımcı çekmeye çalışıyorlar. Faizler bu nedenle yükseliyor. Yerel seçimlerin ardından yapılacak hamlelerden birinin ekonomi politikalarında değişiklik olacağına ihtimal vermiyorum. Faturanın Mehmet Şimşek’e kesilmesi de olası değil. Faiz artışlarının ve ekonomideki sıkılaşma hamlelerinin artılarını ve eksilerini gayet iyi biliyorlar; hatta oy kaybedeceklerini bence tahmin de ediyorlardı. Bu politikalar aynen devam edecek. Parası olan paradan para kazanacak. İşçiler, emekçiler, emekliler, yoksullar ve öğrenciler hayat pahalılığını iliklerine kadar hissetmeye devam edecekler.
CHP ne yapacak?
Tarihi bir fırsat var önlerinde. İktidarın uyguladığı ekonomi politikası bir yıldır değişti ama yine de Nureddin Nebati’nin dediği gibi “dar gelirli hariç herkesin mutlu olduğu” döngü devam ediyor. Enflasyon ve işsizlik de yakın zamanda düşmeyecek, artacak. İşte tam da bu dönemeçte CHP belediyeleri halkçı politikalar uygular ve vatandaşın içine düştüğü boğaz derdine pansuman olurlarsa gönüllere de girerler. Bu seçimde aldıkları “emanet” oylar kalıcı hale gelebilir. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekir. 50 sene sonra, ülkenin çoğunluğunu CHPli belediyeler yönetecek zira.
Sosyalist solun durumu
Enflasyonun, faizlerin, işsizliğin ve hayat pahalılığının zirveye çıktığı bu dönemde bile sosyalistler bir iki belde/ilçe dışında önemli bir başarı elde edemediler. Oyları artmadı, kitleler nezdinde sahici bir alternatif olduklarını kanıtlayamadılar. Ayrı bir yazının konusu belki bu ama klasik “birleşemeyen sol” durumunu yine yaşadık. Birleşmenin de ötesinde toplumu solda kutuplaştıracak radikal hamleler yapılamadı, söylemler geliştirilemedi. Yoksulların gönlünü kazanabilecek politikalar geliştirilmedikçe önemli kazanımlar elde edilemeyeceği de gerçek.