Şiddetin Anatomisi İyi İnsanları Kötü Eylemlere Sürükleyen Faktörler
Son günlerde tüm dünyayı sarsan İngiliz yapımı mini dizi Adolescence (Ergen), görünürde sorunsuz bir ailenin 13 yaşındaki oğlunun akranını öldürmesiyle başlayan travmatik süreci derinlemesine ele alıyor. Dizi, şiddet davranışlarının kökenine dair önemli soruları gündeme getirirken, ülkemizde de benzer bir acıyla kaybettiğimiz 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi olayı, bu tür vakalara olan hassasiyetimizi artırdı.
Adolescence dizisinin çaresiz anne babasının "O sevimli çocuğumuz bunu nasıl yaptı?" feryadı, aslında her büyük şiddet olayının ardından zihinlerimizi kurcalayan temel bir soru: İyi insanlar neden kötü şeyler yapar? Cinayetler, katliamlar, soykırımlar ve bireysel-toplumsal şiddetin ardından yankılanan bu soru, sosyal psikolojinin de temel ilgi alanlarından biri olagelmiştir.
Sosyal Psikoloji Şiddetin Kaynağına Nasıl Bakıyor?
Sosyal psikologlar genel olarak, insanın doğuştan getirdiği donanımın işbirliği, iyilik ve dayanışma eğiliminde olduğunu savunur. Ancak bu "iyi doğamıza" rağmen, "kötü" hatta "çok kötü" eylemlere nasıl yönelebildiğimiz karmaşık bir denklem. Bu denklemi anlamak için akla gelen en çarpıcı çalışmalardan biri, ünlü sosyal psikolog Philip Zimbardo'nun 1971'de gerçekleştirdiği Stanford Hapishane Deneyi.
Stanford Hapishane Deneyi: Roller Kötülüğü Nasıl Tetikleyebilir?
Stanford Hapishane Deneyi, şiddetin kökenine dair çarpıcı bulgular sunan bir araştırmaydı. Psikolojik olarak sağlıklı üniversite öğrencilerinin rastgele gardiyan ve mahkum rollerine atandığı bu deneyde, mahkumlar evlerinden polis eşliğinde alınarak kurmaca bir hapishaneye yerleştirildi. Zimbardo'nun "hapishane genel direktörü" rolünü üstlendiği deneyin iki hafta sürmesi planlanıyordu.
Ancak deneyin seyri beklenmedik bir yönde ilerledi. Gardiyan rolündeki öğrenciler, kısa sürede mahkumlara karşı giderek artan bir şekilde zalim ve tacizkar davranışlar sergilemeye başladı. Mahkumlar ise ciddi psikolojik sorunlar yaşadı ve antisosyal davranışlar sergiledi. Bu dehşet verici tablo karşısında deney, planlanan süreden çok önce, altıncı günde sonlandırılmak zorunda kalındı.
Zimbardo'nun kendisi bile rolüne kapıldığını, tacizleri fark etmediğini ve şefkat duygusunu yitirdiğini itiraf etti. Deneyin sonlandırılmasında, beşinci günde tesisi ziyaret eden psikolog Christina Maslach'ın gardiyanların cinsel taciz emri vermeye başladığı yönündeki uyarısı etkili oldu.
Deneyin en çarpıcı sonucu, insan davranışlarının sabit ve öngörülebilir olmadığıydı. Ortam, çevre, sistem ve rollerin etkisiyle bireyler, günlük hayattaki sosyal kimliklerinden bambaşka davranışlar sergileyebiliyordu. Stanford Hapishane Deneyi, davranışlarımızın içinde bulunduğumuz koşullardan ve bize atfedilen rollerden ciddi şekilde etkilendiğini ve değişebildiğini acı bir şekilde gözler önüne serdi. İnsanlar kendi davranışlarının tutarlı olduğunu düşünse de, bazı ortamlar ve şartlar altında kendilerini bile şaşırtacak derecede farklı birine dönüşebiliyor.
Kötülüğe Giden Yol: İyi İnsanlar Nasıl Kötüleşir?
Stanford Hapishane Deneyi'nin bulguları, aslında "iyi" insanların nasıl olup da "kötü" şeyler yapabildiğini anlamamız için önemli bir ışık tutuyor. Bu dönüşüm genellikle ani bir sıçrama değil, adım adım ilerleyen bir süreçtir. Kötülüğe doğru atılan bu adımlar genellikle şu unsurlarla desteklenir:
- Eylemleri Haklı Gösterecek İnanç Sistemleri: Bireyler, kötü davranışlarını meşrulaştıracak ideolojilere veya inançlara sığınabilirler.
- Küçük Adımlarla Normalleşme: Şiddete yönelik küçük ve zararsız görünen davranışlarla başlayan süreç, zamanla normalleşir ve daha büyük kötülüklere zemin hazırlar.
- Belirsiz ve Esnek Kurallar: Ortamın belirsizliği ve kuralların keyfi uygulanabilirliği, kötü davranışların cezasız kalacağı algısını güçlendirir.
- Mağdurların İnsanlıktan Çıkarılması: Mağdurların "canavar" veya "düşman" gibi etiketlerle insanlıklarından arındırılması, onlara yönelik kötü muameleyi kolaylaştırır.
- Sorumluluğun Paylaştırılması: Kötü davranışların toplu olarak gerçekleştirilmesi, bireysel sorumluluğu azaltır ve "sürü psikolojisi" devreye girer.
- Kötü Rol Modelleri ve İtaat: Kötü davranan figürlerin otorite konumunda olması ve itaatin teşvik edilmesi, diğerlerinin de benzer davranışlar sergilemesine yol açabilir.
Umut Var Mı? "Kahraman" Olmak Mümkün Mü?
Ancak umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Stanford Hapishane Deneyi gibi karanlık tabloların yanı sıra, tarih boyunca yaşanan toplu şiddet olaylarında bile bu şiddet kültürüne teslim olmayan, aksine direnen insanlar, yani Zimbardo'nun deyimiyle "kahramanlar" daima var olmuştur.
"Kahraman" olmak, çoğu zaman ahlaki cesaret göstermeyi, genel kabul görmüş kötülüğe karşı durmayı ve başkalarının iyiliği için risk almayı gerektirir. Bu kişiler, güçlü bir ahlaki pusulaya, gelişmiş empati yeteneğine sahiptirler ve "bu benim sorunum değil" diyerek sorumluluktan kaçmazlar. Aksine, sorunları kişisel olarak sahiplenir ve çözüm için harekete geçerler.
Bu ahlaki duruş, aslında doğuştan gelen ve iyi olan "insan doğasının" korunması ve "iyi" yönde geliştirilmesiyle mümkündür. Toplum olarak, çocuklarımızı ve gençlerimizi empati kurmaya, ahlaki değerlere sahip çıkmaya ve haksızlığa karşı ses çıkarmaya teşvik etmek, gelecekteki "kahramanların" yetişmesine katkı sağlayacaktır. Adolescence dizisinin ve Stanford Hapishane Deneyi'nin bize hatırlattığı gibi, "iyi" insanların "kötü" şeyler yapmasının önüne geçmek için, bireysel ve toplumsal düzeyde sürekli bir farkındalık ve çaba göstermemiz gerekmektedir
Bakmadan Geçme





